• 15 Kasım 2023
  • Kağıthane Gündem
  • 208 Kişi Okudu
  • 0

7 tepeli şehir İstanbul. Medeniyetler beşiği, pek çok imparatorluğun başkenti kadim şehir.  Bugün, dünyanın sayılı metropollerinden biri haline gelen, günümüzün koşuşturmasından güzelliğini pek de göremediğimiz İstanbul’da hafta sonu da kafa dinlemek epey zorlaşmaya başladı.  Şehrin sürekli göç alan yapısı, artan trafiği, gürültüsü ve kaldırımlarından insan fışkıran görüntüsü ile hafta sonunu iple çeken birçok kişi için kaçınılması gereken bir şehre dönüştü.  Bu yazımızda İstanbullular için, İstanbul’da hafta sonu sessizce zaman geçirmek isteyen insanlar için hafta sonunu sakin geçirebilecekleri alternatifleri derledik.

Şile

Listemizin başında doğa ve deniz severler için Şile var.  Şile, ormanlarla kaplı tertemiz havası, Karadeniz’in büyüleyici güzelliğine ev sahipliği yapan kıyıları ile İstanbul’da hafta sonu kafa dinleyebileceğiniz yerlerin başında geliyor.  İstanbul merkeze sadece 60 km olması ile İstanbul için nispeten yakın sayılabilecek bir mesafede.  Ziyaretçilerini kendine hayran bırakan Şile’nin tarihi de doğası kadar kıymetli.  Cilalı Taş Devri’nden Romalılara, Selçuklulardan, Osmanlılara kadar bu topraklardan gelmiş geçmiş tüm medeniyetleri kendine hayran bırakmış. 

Şile Feneri, geçmişten günümüze uzanan bu tarihin tanıklarından sadece biri.  Ülkemizin en geniş gövdeye sahip feneri olan Şile Feneri, 1859 yılında diğer tüm Osmanlı Dönemi’nde inşa edilen fenerler gibi Fransız Fener İdaresi tarafından yapılmış.  150 yıllık geçmişi ile sapasağlam ayakta duran fener, Karadeniz’in yoğun deniz trafiğini göz önüne aldığımızda dünyanın en aktif kullanılan fenerlerin başında geliyor.  Dönemin padişahı Sultan 1. Abdülmecit’in onayıyla yaptırılan Şile Feneri, bugün sadece denizcilerin yolunu aydınlatma kalmayıp, müze olarak da Şileyi ziyaret eden kişilere hizmet veriyor ve tarih meraklılarına da ışık oluyor. 

Sakinlik için deniz kenarı arayanlardansanız Şile’nin kıyı köyleri tam size göre.  Özellikle kış aylarında pek uğrayanı olmadığı için Şile’nin şirin köylerinde zamanın nasıl geçtiğini anlamayacaksınız.  Bunlardan belki de en farklısı Akçakese Köyü.  Sahilinde yer alan birbirinden güzel koylarda eminiz ki kafa dinlemek için bir alan bulacaksınız.  Burada yer alan kamp alanları da yine şehirden uzaklaşmak için farklı bir alternatif olarak karşımıza çıkıyor.  Tertemiz havasında, gözlerden ve medeniyetten uzak bir kamp deneyimi için Akçakese Köyünü ziyaret edebilirsiniz.   

Şile, sadece kampçılar için değil tüm ziyaretçiler için konaklama açısından geniş seçeneklere sahip. Hafta sonunuzu Şile’de geçirmek isterseniz bütçenize ve zevkinize uygun bir çok otel, motel ve pansiyon arasından tercihinizi yapabilirsiniz.  Şile’de ne yerseniz yiyin asla pişman olmayacağınızı da ekleyelim.  Bitki örtüsü ve iklim şartları itibariyle yoğun yağış alan Şile’nin toprakları da oldukça bereketli.  Taze sebzelere, çeşitli otlarla ve onlara eşlik eden balık çeşitleriyle Şile’de yediğiniz yemeklerden asla pişman olmayacaksınız.  Özellikle kış aylarında, yağmur eşliğinde rakı-balık keyfi yapmak isterseniz Şile’ye mutlaka uğramalısınız. 

Ağva

Şile’den sonraki durağımız aslında yine Şile’ye bağlı şirin mi şirin bir kasaba Ağva.  Kasabaya girdiğiniz andan itibaren alabildiğine uzanan engin deniz ve dingin yollarıyla sizi sarmalıyor Ağva.  1920’lere kadar Yunan nüfusunu barındıran Ağva’da bugün Yunan bulmak zor olsa da ziyaretçilerine tam anlamıyla kıymetli bir huzur sunuyor.  Göksu ve Yeşilçay olmak üzere iki dere arasına kurulmuş olan Ağva’nın el değmemiş koyları, yemyeşil ormanları sadece sakinlik ve huzur arayan ziyaretçilerine beklentilerinin üstünde şeyler vadediyor.    

Karadeniz ikliminin tüm özelliklerini tek bir noktada buluşturan Ağva’nın kışı da tıpkı yazı gibi farklı güzelliklere ev sahipliği yapıyor.  Deniz sezonunun bitti Eylül’den sonra daha bir sakinleşen Ağva’yı sonbahar ve kış aylarında da ziyaret etmek isteyeceksiniz.  Kartpostaldan fırlamış görüntüler ile büyülenmek, İstanbul’daki hızlı ve öfkeli yaşantınızdan uzaklaşmak için Ağva sizin için doğru bir tercih olacak.  Her bütçeye, zevke ve beklentiye uygun otel veya pansiyon seçenekleri olan Ağva’da sizin veya aileniz için keyifli bir hafta sonu geçireceğinizi garanti ediyoruz.   

Polonezköy

Yeşilde yürümeyi kim sevmez.  Doğayla iç içe olmayı, üstelik İstanbul’un bir semti olan Polonezköy’de.  Evet, İstanbul’u içerisinde, Beykoz ilçesinin bir köyü olan Polonezköy, İstanbul’da kafa dinlemek için kaçabileceğiniz bir alan olarak karşımıza çıkıyor. 

Polonezköy’ün adı Polonyalılardan geliyor.  1848 yılında Rus saldırıları nedeniyle bulundukları toprakları terk etmek zorunda kalan bir grup Polonyalı Osmanlılara sığınır.  Dönemin padişahı Sultan Abdülmecit, kendilerine o zamanki adı Adampol olan bu köyü kendilerine bir yaşam alanı olarak tahsis eder.  1938 yılında çıkarılan bir kanunla burada yaşayan Polonyalılar, Türk vatandaşlığına kabul edilirler ve 1968 yılında da işledikleri toprakların tapularını almaya hak kazanırlar. 

Bugün genellikle maddi durumu iyi sanatçılara, zenginlere, yazar, müzisyen ve ressamlara ev sahipliği yapan Polonezköy tam bir kafa dinleme mekanı.  Eşsiz doğa manzaraları eşliğinde yazı yazmak, resim yapmak veya sadece kitap okuyarak ruhunuzu beslemek istiyorsanız Polonezköy tam size göre.  Benim çok yaratıcılıkla işim olmaz sadece huzur arıyorum diyorsanız at binebilir, cam atölyelerine katılabilir veya çeşitli panel ve grup çalışmalarında kafanızı dağıtabilirsiniz.  safari turlarına katılabilir, cam sanat atölyesinden sevdiklerinize hediyelik eşyalar satın alabilir ya da work shop’lara katılabilirsiniz.  Polonezköy’e uğrarsanız, Polonyalıların yerel ürünleri ile yaptıkları ceviz ve karanfilli vişne likörünü mutlaka deneyin. 

Büyükada

Mis kokulu Büyükada.  Deniz kokulu Büyükada.  Prens Adalarının en büyüğü olan Büyükada’da huzur arıyorsanız sonbahar ve kış mevsiminde gitmenizi şiddetle tavsiye ediyoruz.  Fayton kullanımının da yasaklanmasıyla gerçekten de mis kokulu bir ada haline gelen Büyükada’nın en önemli ziyaret yerleri arasında Aya Yorgi Kilisesi bulunuyor.  1751 yılından bu yana Hristiyanları selamlayan kilise Efes’te bulunan Meryem Ana Evi gibi ülkemizde yaşan Hristiyanlar için hac noktası olarak kabul edilmiş durumda. 

Eski Yunanca’daki adı prens anlamına gelen Prinkipos olan Büyükada’da bulunan bir diğer önemli nokta ise Rum Yetimhanesi’dir.  Bugün ne yazık ki bir harabe olan Rum Yetimhanesi’nin binası hâlen dünyanın en büyük ahşap monoblok yapılarından biridir.

Pek çok romana, filme, diziye konu olan Büyükada’ya uğrayıp tarih kokan sokaklarında gezerseniz en basitinden bir huzur elde edeceksiniz.  Eğer yeterince odaklanırsanız burada yüzyıllarca iç içe yaşamış Rum ve Türk vatandaşlarının şen şakrar seslerini duyabilirsiniz.  Onlar için kilisede bir mum yakmak, lezzetli deniz ürünlerinden tatmak ve hala adada bir yerlerde olan Rum tarihini deneyimlemek isterseniz bir hafta sonu kaçamağı olarak Büyükada’yı ziyaret edin. 

Kınalıada

Eski bir Rum adasından, eski bir Ermeni adasına doğru yola çıkıyoruz.  İstanbul’dan uzaklaşmak ve medeniyetlerin görüp geçirdiği yolları yeniden keşfetmek isterseniz Kınalıada’ya mutlaka uğrayın.  İstanbul’a en yakın Prens adalarından olan Kınalıada ismini, uçurumlarının taşının kızıla çalan renginden almış.   19. yüzyılın ortalarından itibaren Ermenilerin yavaş yavaş adaya yerleşmesiyle artan Ermeni nüfusu bugün de adaya hakim.

Bu özelliği ile pek çok tarihi mekana ev sahipliği yapan Kınalıada’nın en dikkat çeken yapısı Hristos Tepesine kurulan, Hristos Manastırı.   Bölgedeki diğer önemli tarihi nokta ise adaya ilk yerleşen Ermeniler tarafından 1857 yılında kurulmuş olan Surp Krikor Lusavoriç Ermeni Kilisesi. Bugün hala ibadete açık olan kilise, adalardaki ilk ve tek Ermeni kilisesi.  

Tarihi sokaklarında gezintiye çıkmak, farklı kültürlerin farklı yaşamlarından kesitleri deneyimlemek ve kolay kolay her yerde bulamayacağınız deniz ürünlerini tatmak için Kınalıada hafta sonu İstanbul’dan uzaklaşmak isteyenlere pek çok güzellik vadediyor.

İstanbul’dan uzaklaşmak ve sakin bir nefes almak için bütçenize uygun en sakin ortam eviniz de olabilir. Bazen en büyük kaçış, insanın kendine doğru kaçışıdır.  Keşmekeş İstanbul’dan ve yoğun gündemin bunaltıcı baskısından kurtulmak için belki de tek ihtiyacınız kaliteli bir kitap ve leziz bir kahvedir.  

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir